10 Kasım 2009 Salı

Suicidal Tendencies


Bir kitap fuarı daha bitti. Bu seneki teması nedeniyle her zamankinden daha heyecanlıydım ama pek de beklediğim gibi geçti diyemem. Kitap Çevirmenleri standında nöbetçi olduğum gün insanların tamamen bilinçsizce, başlığında bile ne yazdığına bakmadan sürekli broşür ve kitapçık almasına sinir oldum. Ne beleşçi milletiz diye düşünmeden edemedim bir kez daha. Ne olursa olsun yeter ki beleş olsun. :) Ne yapacaksa o kadar alakasız şeyi. Kağıt israfından başka bir şey değil. Bazen kitap fuarlarına doluşan boş kalabalığın, hiçbir zaman kullanmayacakları saçmasapan şeyleri sırf karşılığında para ödemiyorlar diye toplamak için orada olduğunu düşünmeden edemiyorum (kitapseverleri hariç tutuyorum).

Tema çeviri olduğu halde, biz de kitap çevirmenleri birliği olduğumuz halde, bu işle profesyonel anlamda ilgilenen birileri uğramadı ne yazık ki. 9 gün boyunca sadece 10 yeni üye kaydoldu birliğe. Adım atacak yer bulamadığımız fuarda sadece 10 çevirmen mi bu birliğin varlığından haberdardı? İlginç diyaloglar da geçmedi değil elbette. 50-55 yaşlarında bir adam geldi standa ve bana “kimler kurdu bu birliği?” diye sordu. Hafif bir tebessümle “kitap çevirmenleri” diye cevap verdim, en kestirme yoldan. “Tamam canım, herkes çevirmen zaten,” dedi. :) Ona söylemedim ama içimden “herkes çevirmen olmasın diye kurduk zaten” diyesim geldi, yuttum lafımı. Kendisini çevirmen diye tanıttı ama ne çevirdiğini sorunca yıllar önce çeviri bürolarında çalıştığını, şurdan burdan çeviriler yaptığını söyledi. Bir de üzerine “ben biliyorum kitap çevirmenlerine çok az para veriyorlar, ne kadar alıyorsunuz 500 falan mı?” demez mi? :D Yok artık, o kadar da değil dedim ama gidip kendimi köprüden atasım geldi bu mesleğin düştüğü haller karşısında.

Bir de 55 yaşlarında, son derece bakımsız, hatta hasta olduğundan ciddi anlamda şüphe ettiğim bir kadın geldi. Ben kitap çevirmek istiyorum dedi. “Güzel” dedim :) ben de bir beyin ameliyatı yapmayı düşünüyordum. “Bir gün bir kitap gördüm, okudum, sonra arkadaşım bana neden bu kitabı çevirmiyorsun dedi, ben de o kitabı çevirmeyi düşünüyorum,” dedi. “Hangi kitap bu?” diye sordum, uzunca bir düşündükten sonra “….. gibi bir şeydi, adını şu an tam hatırlamıyorum,” dedi. Kartımızı aldı, adresimizi sordu gitti. Mesleği bırakmama ramak kalmıştı o an.

Benim için kitap fuarları artık, edebiyat camiasından tanıdığım ama uzun zamandır görüşme fırsatı bulamadığım arkadaşlarımla buluşup, sohbet etme mekanı olmaya başladı denebilir, çünkü kitabı zaten yılın her zamanı alabiliyorum. Bir de yeni iş imkanlarına vesile oluyor benim için. Mesela bu seferki fuarda, birkaç ay önce başka bir ilde iş görüşmesi yaptığım ama şartlarda uzlaşamadığımız bir yayınevinin genel yayın yönetmeni ve sahibiyle karşılaştım. İkinci bir görüşme yaptık. It’s a long way from homee. :)

Bu arada çeviriye yeniden başladım (gerçi bir aydan fazla oldu, kitabın 1/3ü bitti). Yine önceki çalıştığım yayıneviyle. Şartlarımızı düzeltemedik maalesef ama bu sefer 2 bestseller olmaya aday çeviri aldım. Açıkçası ne okumayı ne de çevirmeyi tercih ettiğim tarzda kitaplar değiller ama en azından çevirirken sıkılmıyorum, eğlenceli olduklarını söyleyebilirim. Bu iki çeviriden sonra polisiye ile devam etmek istiyorum, zira en son polisiye çevirimi Şubat’ta teslim etmiştim. Heyecanlı bir şeyler çevirmeyi özledim.

Fuarda çevirmen arkadaşlarımın birinden piyasadaki bazı yayınevlerinin çevirmenlere teklif ettikleri komikötesi şartları duydum, benimkinin haline şükredecektim neredeyse. :) Kelime başına 1 cent veren yayınevleri varmış!!! Sing, fat lady, sing…